"KURU OTLAR ÜSTÜNE" ÜSTÜNE
Nuri Bilge Ceylan yönetmenliğinde bir film daha "Kuru otlar üstüne" de gerçekten bir baş yapıt. Sadece youtube üzerinden takipçi kastırmak adına yapılan eleştirilen hatta hiç bir şey anlamadan "Nuri Bilge Ceylan ile külahları değiştik" başlıkla küstahça yorumlara kadar giden saçma yorumların dışında hayatın gerçeklerini çarpıcı bir film yapılmış. Her anı farklı hissettiren bu yapıt için gelin ilk izlememizde hissettiklerimizi yorumlayalım.
Öncelikle kışın karlar altında Erzurum'un bir köyünde geçtiği gösteren filmin ilk sahnesinde ara tatilde memlekete giden ve döndüğünde karşıdan gelen Selim karakterinden kamera uzaklaşıp köye döndüğünde yürüyüş yolunun ne kadar uzak olduğunu görüyoruz. Burada orada olmanın zorluğunu ilk anda bize film hissettiriyor. Filmin ana karakterlerinden Deniz Celiloğlu'nun hayat verdiği Selim karakteri köyde Ortaokulda bir resim öğretmeni. Okula gittiginde sahne ögretmenler odasında başliyor. Okulun ilk gününde öğretmenler odasında öğretmenler arasındaki dialoglar bize oranın gerçekten var olduğu, öğretmenlerin bu köyde hiç yoktan nasıl küçük çekişmeler içinde olduğu konusunda ilk izlenimlerini veriyor. Hepsi aslında arkadaş olsa da aralarındaki çekişmeler ve hassas dengeler her şeyin her an değişebileceğini izlenimini veriyor. Selim sınıfına giderken ilk karşısına Ece Bağcı'nın oynadığı Sevim karakteri çıkıyor. Hareket ve tavırlarından hocasını ne kadar çok sevdiğini anlıyoruz. Selim Hoca da Sevim'e memleketten hediye getiriyor. Sınıfa girdikten sonra burada da Sevim ve arkadaşlarının hoca üstünde daha değeri olduğu anlaşılıyor.
Daha sonraki filmin karelerinde Selim karakterinin köyde de ahbaplık ettiği kişiler olduğunu görmemizi sağlıyor. Selim köyde komutandan tut, dağa çıkmayı düşünenlerle bile arkadaşlık ediyor. Komutanla playstation oynarken, diğerleri ile şarap viski içerek sohbet ortamlarına giriyor. Vahit karakterine can veren Yüksel Aksu ve Feyyaz karakterini oynayan Münir Can Cindoruk arasındaki film dialoglarında ise Selim karakteri hakkında çok şey öğreniyoruz. Selim gerçekten kafa yapısı olarak özgür düşünceye, eşit haklara sahip olunmasını savunurken, bu konuda aktif bir durumda olmadığını görüyoruz. Hatta Vahit ve Feyyaz arasındaki dialogların dışında konuşmaları verdiği farklı cevaplar onun fiziken orada ama kafa olarak orada olmadığını çarpıcı şekilde anlatıyor. Sonrasında da orada son senesi olduğunu öğrenince de her şey oturuyor.
Aynı evi (kontenjan apartı) paylaştığı Musab Ekici'nin canlandırdığı Kenan karakteri Erzurumlu o köyden ve uzun yıllardır aynı okulda. Kıdem olarak üstte olmasına rağmen müdür yapılmadığına içerleyen, hatta bu duygularla müdürün yaptığı icraatları eleştiren biri. Kenan bu sebeple biraz çekingen, ilgiye ihtiyacı olan, biraz pasif bir görüntü çiziyor. Selim onunla çok iyi arkadaş olmasa da zaman zaman su almaya tepe üstüne beraber gidiyorlar bu sebeple yine de bir etkileşimleri var. İyi arkadaş olmamalarını da Selim'i fotoğraf çekme hobisi olmasına rağmen onca yıl hiç fotoğraf çekilmemelerinden anlıyoruz.
Bir de ortayolcu Erdem Şenocak'ın oynadığı beden öğretmeni Tolga var. Filmdeki sahneleri onun kavga istemeyen herkesten yana düzene bağlı bir karakter gibi gösteriyor.
Bunca ilerlemenin arkasında zaman zaman okulu unutup köy yaşamını bazen köy yaşamını unutup öğretmenlerin kişiliklerini izlerken zaman zaman da sınıfta Selim ve Sevim arasında bağlılığın nereye varacağını merak ediyoruz. Sınıfta Selim Hoca'nın hep Sevim'e söz vermesi diğer öğrencisinin dikkatini çekmiş ve bunu söylüyorlar. Selim Hoca buna çok sert tepki verirken bizim de aklımız karışıyor .
Bu noktalardan merkezde Selim'i bu filmde Cannes en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Merve Dizdar'ın oynadığı Nuray ile buluşmaya giderken görüyoruz. Bu noktada biraz köy okulundan uzaklaşmış da oluyoruz. Bu kadar uzun süren bir filmde zaman zaman farklı noktalara geçmek bizi rahatlatıyor. Açıkçası evlenmekten vs. kendisinin uzak olduğunu defalarca dile getirmiş Selim'in niye orada Nuray ile buluştuğunu anlamadım, sadece kafa yapısı olarak konuşabileceği biraz farklı yerlere seyahat ederek son döneminin kendisine ızdırap olmamasına çalıştığını düşünüyorum. Nuray çevreye karşı duyarlı, haksızlıklara aktif olarak karşı durarak, belli sosyal cevrelerle beraber omuz omuza mücadele etmeyi seven bir karakter. Ayrıca öyle görülüyor ki düşüncelerini çok rahat ifade eden güçlü bir karakter. Ankara Garı patlamasında bacak uzuvlarindan birini kısmen kaybeden Nuray, ileri de anlayacağımız üzere bu sebepten dolayi aktif mucadelesinden de geri kalıyor. Selim Nuray ile buluşmayı seviyor ve bir kaç kez de görüşüyor. Ancak burada Selim'in bir bağlılık hissetmediği görülüyor. Selim Erzurum'dan hemen ayrilmak isterken, engeli dolayısiyla mevzuat gereği istedigi her yere tayinle gidebilecek olan Nuray hem kendi durumu hem de ailesinin istememesi nedeniyle gitmek konusunda kararsız. Selim belki de tüm bu nedenlerle ev arkadaşı Kenan'a Nuray'ın güzel olduğunu orada kalacağı için birbirlerine uyacaklarını düşündüğünü dile getiriyor. Bu sebeple Nuray ile görüşmeye bu noktadan sonra beraber gidiyorlar. Bu görüşmelerde Kenan'ın konuşmaları, Nuray ile etkileşimi Selim'in zaman zaman Kenan'a ne saçmalıyorsun bakışları seyirciler arasında gülüşmelere yol açıyor ve Kenan'ı komik ve birazda sempatik gösteriyor.
Köye geri döndüğümüzde Selim Hoca sınıftayken sınıfa arama için nöbetçi ögretmen veya müdür yardımcısı olduğunu düşündüğüm öğretmenler giriyor.
Öğrencilerin çantası aranırken önce Selim Hoca'nin Sevim'e verdiği hediye olan makyaj malzemesi bulunuyor. Kimin dendiğinde Sevim benim diyor. Arayan bayan öğretmen Sevim'e kızıp kutuya atıyor. Selim Hoca biraz endişe etse de onun ismi geçmiyor. Tekrar Sevim'in çantası aranırken defter içinde bir mektup buluyorlar. Kadın öğretmen okuduğunda ve Sevim'e bakışlarından bu mektubun aşk mektubu olduğu anlaşılıyor. Öğretmenler odasında kadın hocalar bunu okurken hınzır bakışlarla Selim Hoca'ya bakıyorlar. Selim Hoca ne olduğunu sorduğunda aşk mektubu olduğunu , bil bakalım kim gibi kinayeli atışmalarla söylüyorlar. Kadın hocalar bu mektubu müdüre vereceğini söylerken Selim Hoca "Siz hiç aşık olmadınız mı?" diyerek dedikodularin, mahalle baskısının altını çiziyor. Daha önce yazmamız gereken bir şeyi unuttuk. Kalabalıkları sevmeyen , diğer hocalarla sınırlı sohbeti seven Selim Hoca, onlardan uzaklaşmak için depo olarak kullanılan bir soğuk oda da zaman zaman kalmaktadır. Burada kalorifer olmamasına rağmen yine de öğretmenler odasındaki belki de yapmacıklıktan uzak durmak için mesai zamanı burada kalmaktadır. Yine mektup ve bulunan ürünleri kadın hocalardan alarak buraya geçen Selim aşk mektubunu okuyup gülümser. O sırada Sevim odaya gelerek mektubunu ister. Selim mektubu kıvırarak cebine mektubu atmıştır bile. Sevim'e mektubu "kim dedi bana verildiğini" der ve mektubu yırttıp attığını belirtir. Ancak Sevim'in yüzüne baktığımızda onda mektubun ortaya çıkma korkusu olduğu anlaşılmaktadır. Sevim ısrarla mektubunu ister ve artık hocasına o eğlenceli şekilde bakmamaktadır. Selim Hoca mektubu vermez. Bu durum ve Sevim'e dışarda bakışları bizim de kafamızı karıştırır. Bu durum Selim'in de başına iş açacaktır.
Bir gün il milli eğitim müdürlüğüne Kenan ile birlikte Selim çağrılır. Kenan'ın kafasında Selim'in takılmalarından dolayı müdürlük verileceği izlenimi vardır. Aslında bazı öğrencileri Selim Hoca ve Kenan Hoca'yı kendilerine olan taciz konularında müdüre şikayet etmiş. Müdürleri bekletmeden kaymakamlığı göndermiştir. Son anda kaymakam bu işin daha büyüyeceğini düşünerek işleme koymamış, İl müdürlüğünü uyarmıştır. Selim ve Kenan şikayet eden öğrencileri ögrenmek isteseler de etik olmayacağindan kendilerine söylenmez. Bu işe çok kızan Selim ve Kenan okula döndükten sonra hışımla Müdür ile yüzleşirler. Kenan müdürü ilişkilerle koltuğunu sağlamlaştırmaya ve kendisine leke sürmeye çalıştığını söylerken, Selim kendilerine önce gelinmesi gerektiğini, böyle arkadaşlık olmayacağını belirtip kendilerine bu şikayeti yapanları öğrenmek ister. Müdür Kenan'in söylediklerini saçma olduğunu belirtip ikisini de tam tanımadığını, rehberlikçilerden yani bilirkişilerden bilgi alınarak karar verildiğini belirtir. Selim İl müdürünün "okul müdürünün saçmaladığı söylediğini" söyleyince, okul müdürü de bana da aferin dediler demesi de tezatliklarin nasıl oluştuğunu göstermede önemliydi. Selim daha sonra kendisini şikayet edenin Sevim olduğunu beden hocası Tolga'dan öğrenmesine rağmen bir şey yapmaz. Filmin başında Selim Hoca ile Sevim'in ilk karşılaştığı anda Sevim Selim Hocası'nın omzuna elini atmaya çalıştığında Selim Hoca'nın omzunu silkerek buna izin vermemesini hatırladığımızda da aslında Selim Hoca'nın Sevim'e nasıl orada tüm bu sıkıntılar içinde bir çiçek gibi ışıldayan bir öğrenci gibi baktığını ama olanlardan nasıl hayal kırıklığı içine girdiğini görüyoruz. Selim Hoca sınıfta bu hayal kırıklığını çocuklara başkasına uşak olarak yaşayacaklarını belirterek göstermesi üzerine Sevim tekrar kendilerine hakaret edildiğini belirterek müdüre Selim'i şikayet eder. Bunun üzerine Sevim'i sınıftan kovarak cezalandırır.
Bu noktadan sonra artık Selim Nuray Kenan arasındaki ilişkiye geçilir. Selim Nuray Kenan buluşmalarinda Nuray Kenan'in yüzünün görünüşünü övünce Selim de ilk kıskançlık izlerini görürüz. Gizlice Nuray ve Kenan'ın kendisinden gizli buluşmasını hazmedemeyen kıskançlığı daha da artan Selim Nuray ile buluşmak için yol gözler. Nuray ailesinin gideceğini Selim'e söyler ve Kenan ile yemeğe davet eder. Selim yemeğe Kenan'a söylemeden tek başına gelir. Kenan'ın annesinin rahatsız olduğunu söyler. Nuray bunu kendisine soyleselerdi ertelerdik der. Nuray biraz çekingenlik gösterse de yine de olgun bireyler olmalarından dolayı Selim'i göndermez. Beraber yemek yerken ve şarap içerken filmin en vurucu sahnelerinden biri gelir. Toplumda haksızlıklara karşı bir grup olarak birbiri ile aynı fikirde olan insanlarla aktif bir organize mücadele içinde olmak fikriyle yani Nuray ile sadece fikirleri olan ama hiç bir şey yapmayan kalabalıklardan kaçan, haksızlıkların yanlış olduğunu düşünüp yine de sistemin parçası olmaya devam eden Selim arasında zaman zaman sertleşen bir tartışma arasında kalıyoruz. Bu nokta da kendimizi de ne tarafta olduğumuzu nasıl hareket etmemiz gerektiğini düşünür buluyoruz kendimizi. Bu sert tartışmalar arasında artık Nuray'ın da bulunduğu engelden dolayı aktif tarafta yer alamayacağını görüyoruz. Netice de ne kadar aktif olmasa da Selim'in karakterinin ve Nuray ilgisinin oluştuğu ortamda birlikte olma duygusunu artırır. O nokta da biz hala ne tarafta olmamız gerektiğini düşünürken Selim lavaboya geçerken birden set içinde dolaşmaya başlar. Bu bizi hayallerimizden uyandırarak filme geri döndürür.
Nuray ve Selim beraber olduktan sonra Selim hala Kenan ile niye gizli buluştuklarını öğrenmeye çalışır. Kenan'ın Nuray'a araba sürmesini öğrettiğini öğreniriz. Nuray Selim'den Kenan'a birlikte olduklarını söylememesini ister.
Selim köye döndüğünde eve geçer. Kenan'a Nuray ile karşılaştığını ve evine gittiğini anlatır. Birlikte olduklarını belirtmese de Kenan'in anlayacağı şekilde konuşur. Bu noktadan sonra Kenan Nuray'in telefonlarını açmaz.
Birkaç gün sonra araba ile eve gelen Nuray yine tüm açık sozlülüğüyle Selim ile yaşadıklarının onu etkilenmesinin gereksiz olduğunu zaten arkadaş olduklarını, bunun saçma olduğunu belirtir. Bu nokta da artık film daha da uzatılabilirdi. Ama köydeki öğretmenlerin yaşadıkları vs. hiç bitmemiş ve hiç bitmeyecek bir hikaye. Ancak burada tam olarak bunun anlatılmadığını filmin sonunda anlıyoruz. Artık okul sonu gelmiş karneler dağıtılacak, filmin ana karakterleri Sevim ile Selim Hocası en son barışırlar. Selim Hoca kırlarda yürürken sözleri seyirciler için çok ağır olur. Orada baharlar hiç yaşanmaz. Otlar yılın büyük bölümü kar altında kalırken, kar çekildiğinde yaz geldiğinde artık otlar kurumuş sararmıştır. Hiç yeşil kalamazlar. Bu noktada anlarız ki bence kuru otlar oradaki çocuklar, spesifik olarak kız çocuklarıdır. Kar altında kalan o çocuklar büyüdüklerinde oradaki baskılarla evlenecek ev işlerine bakmak ve standart işlerle kuru otlara döneceklerdir. Sevim de her ne kadar neşeli oradaki tüm çocuklardan farklı görünse de yine de aynı sona maruz kalmayacak mıydı?
Tüm film sonundaki bu çarpıcı son dokunuş umutsuzluğun büyüklüğünü bir tokat gibi yüzümüze çarptı. Yetmişli seksenli hatta doksanlı yıllarda bile Cumhuriyet'in getirisi olan doğudan anadoluda okuyup büyüyen bir çocuğun üniversiteyi kazanıp daha üst mevkilere gelmesi, hatta Cumhurbaşkanı bile olabilecek olmasından umut, kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet'in artık 100. Yılında bu konuda eksik kalması ve hatta batı şehirlerdeki çocukların bile eğitimlerinde eksiklikler umutları yok etmiş olması filmin sonunda beni vurdu. Bu film her yönü ile bir şaheser, kim ne derse desin oradaki durumu bilmeyip youtube üzerinden boş yapanlara bakmayın.
Yorumlar
Yorum Gönder